ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

FURKAN

45

/

46

 

أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاء لَجَعَلَهُ سَاكِناً ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلاً {45}

 

 ثُمَّ قَبَضْنَاهُ إِلَيْنَا قَبْضاً يَسِيراً {46}

 

45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığına bakmaz mısın? Dileseydi, onu hareketsiz kılardı. Sonra güneşi ona delil kıldık.

46. Sonra onu yavaş yavaş kendimize çektik.

 

"Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığına bakmaz mısın?" Buradaki "görüp, bakmanın" gözle görmek ile alakalı olması da mümkündür, ilimden kaynaklanan bir görme olması da mümkündür.

 

el-Hasen, Katade ve başkaları şöyle demişlerdir: Tan yerinin ağardığından itibaren güneşin doğuşuna kadar gölgeyi uzatıp yaymıştır. Bir diğer açıklamaya göre bu; güneşin batışından doğuşuna kadar olan zamandadır. Ancak birinci görüş daha sahihtir. Buna delil de şudur: O saatten daha tatlı bir zaman yoktur, O zaman esnasında hasta olan bir kimse bir parça rahatlık duyar. Yolcu ve herhangi bir rahatsızlığı bulunan herkes de böyledir. O saatte ölülere (uyumuş olanlara) canları geri verilir, ruhları cesetlerine geri çevrilir. Canlı nefisler o saatte rahat ve huzur bulur. Güneşin batımından sonra bu nitelik yoktur. Ebu'I-Aliye: İşte cennetin gündüzü böyle olacaktır deyip, sabah namazı kılanların namaz kıldıkları saate işaret etmiştir.

 

Ebu Ubeyde dedi ki: Zıll (gölge) sabahleyin olur, fey' (gölge) de akşamleyin olur. Çünkü güneşin zevalinden sonra onun dönüşü (fey' dönmek manasınadır) söz konusu olur. Ona fey' deniliş sebebi ise doğudan batı tarafına doğru meyletmesidir. Şair Hamid b, Sevr de büyük ve gölge bırakan bir ağacı nitelendirirken -ki kinaye yoluyla bir kadından söz etmektedir- şöyle demektedir: "Kuşluk vaktinin serinliğinden dolayı gölgeye de tahammülü yok, Akşam serinliğinden ötürü, fey'e (öğleden sonraki gölgeye) katlanamıyor."

 

İbnu's-Sikkit der ki: 2ıll, güneşin giderdiği gölge, fey' ise güneşi gideren gölgedir.

Ebu Ubeyde, Ru'be'den şöyle dediğini nakletmektedir: üzerinde güneş varken, güneşin üzerinden gittiği herbir şey hem fey', hem de zıll diye adlandırılır. üzerinde güneş olmadığı sürece de o bir zill'dir.

 

"Dileseydi onu hareketsiz kılardı." Yani güneşin gidermediği, sürekli bir gölge yapardı. İbn Abbas dedi ki: Kıyamet gününe kadar böyle bırakırdı, demektir. Eğer dileseydi, güneşin doğuşunu önlerdi, anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

"Sonra güneşi ona delil kıldık." Yani güneşin gelişi ile birlikte gölgeyi gidermesini Biz, gölgenin bir şey ve bir mana olduğuna delil kıldık. Çünkü şeyler zıtlarıyla bilinirler, güneş olmasaydı gölgenin ne olduğu bilinemezdi. Aydınlık olmasaydı, karanlığın ne olduğu bilinemezdi.

 

"Delil", "fail" anlamında "fail" vezninde bir kelimedir. Bunun katil (maktül), dehin (yağlanmış) ve hadib (kına yakılmış) gibi mef'ul anlamında olduğu da söylenmiştir.

Yani Biz, güneşi gölgeye delalet ettik (üzerine yönlendirdik) ve sonunda güneş gölgeyi giderdi. Yani güneşi gölgenin arkasından tabi kıldık. Buna göre güneş delildir, yani belge ve burhandır. Delil de içinden çıkılmaz bir durumu açığa çıkartan ve açıklayan şey demektir. Güneşin sıfatı olmakla birlikte "delil"in müennes gelmemesi isim anlamında oluşundan dolayıdır. Tıpkı; "Güneş bir burhandır, güneş bir haktır" demeye benzer.

"Sonra onu" yani uzunca gölgeyi "yavaş yavaş kendimize çektik." Yani onu çekmek bizim için pek kolay bir şeydir. Esasen Rabbimizin bütün işleri, O'nun için pek kolaydır.

Buna göre gölgenin (zıH) hava boşluğunda kaldığı süre, tan yerinin ağarmasından güneşin doğuşuna kadar geçen zamandır. Güneş doğmaya başladı mı bu sefer gölge çekilmiş olur. Aynı hava boşluğunda onun yerine güneş ışığı gelir ve bu ışık yeryüzünü, eşyayı, batacağı vakte kadar aydınlatır. Güneş battıktan sonra ortada gölge diye bir şey kalmaz. Görünen sadece günün aydınlığının kalıntılarıdır.

 

Bazıları da şöyle demiştir: Gölgenin çekilmesi, güneşin batışı ile olur. Çünkü güneş batmadığı sürece gölgenin kalıntıları devam eder. Gölgenin büsbütün zail olması gecenin gelip üzerine karanlığın girmesi ile olur.

 

Yine denildiğine göre; bu çekilme güneşin eşya üzerinde görülmesidir.

Çünkü güneş doğmakla birlikte gölge kısım kısım çekilmeye koyulur. Bu açıklamayı Ebu Malik ve İbrahim et-Teymi yapmıştır.

 

Bir diğer açıklamaya göre: "Sonra onu yavaş yavaş kendimize çektik" yani gölge sebebiyle güneşin aydınlığını yavaş yavaş çektik. Buradaki "yavaş"ın hızlıca anlamına geldiği de söylenmiştir ki; bu açıklama ed-Dahhak'a aittir. Katade ise bunu "gizlice" diye açıklamıştır. Yani güneş battı mı o gölgeyi gizlice çeker. Onun bir bölümü çekildikçe, onun yerine bir parça karanlık gelir, yoksa gölgenin çekilmeSi bir defada gerçekleşmez. İşte Katade'nin açıklamasının anlamı budur. Aynı zamanda bu, Mücahid'in de görüşüdür.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Furkan 47

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR